25 Ocak 2008 Cuma

nasıl istiyorsan

"bak" dedi " hiçbir şey gördüğün gibi değil"
"her şey göründüğü gibidir"
"ama sen yine de yaşarsın
görmek istediğin gibi"

Aslında pek anlamadım önce
ne dediğini, demek istediğini
iki gözüm var benim; önce bakar sonra görürüm
Örülen aslında demek istediğimmiş!

Bir adım atacağım, atıyorum ve attım
kim gördü, kimse
gözümü kapatıyorum şimdi
adımı atacağım, atıyorum ve attım
bunu 'ben' bile görmedi

bir asıl daha var ki o çok ince
'var' bir şeyler, bir sürü hem de
yürür onlar ayaksız, k-uyruksuz
ama ha görmüşsün ha görmemişsin
var bir şeyler y'ürür;
bir sürü hem de

ol ki gördü her şeyi gözün
tanıdı o şey'i olması gerektiği gibi
hep gibilerle mi yaşayacaksın be oğlum
uyansan gözün açık uyanmasan kapalı

yani şimdi;
uyansan ne olur
uyanmasan ne?

24 Ocak 2008 Perşembe

tavşanı bulmak.

tiz seslerin varlığında bir mücadele.
bassları henüz duyamıyorsun,
belkide duymak istemiyorsun
sadece sessizliğin sakinliği mevcut.

yanaklarının kızardığını hissediyorsun
aklına hep güzel şeyler geliyor
bir düzen arıyorsun bedeninde
oturduğun yer şimdi rahat geliyor.

bacakların hareket istiyor gibi
biraz da kolunu oynatsan
hiç bir yerin uyuşmayacak
kendini biraz zorlamanın sıkıntısı bu

birazdan geçecek...

adını koyamadığın videoları oynatıyorsun
benliğinin arşivinde
belki geleceği düşünüyorsun
kafandaki geçmişinde

kendin olmanın yolunun
nereden geçtiği soruyorsun.

ahh be plaki.

daha yeni uyanıyorsun...




kayıp giderken ne güzeldi

yumurta sarısı akşamlarda
hep seni özledi bu aklım
çırpındı gözlerim gel diye
gelmedin, çok üzüldü sol yanım

fallarımda çıkmadı yollar
yollarıma çıkmadı hayvanlar
kepenkleri açmadı dükkanlar
eti cin yiyemedim ona ağladım

16 Ocak 2008 Çarşamba

The Cat Empire

Tüm Montla sıçan kardeşlerime armağan olsun.

15 Ocak 2008 Salı

Türk Sanat Aleminin Agır Topu...

Öncelikle belirtmem gerekirse bu yazımı biraz aşağıda olan "2 kere değdin, gördüm" adlı saçmalığıma hitap etmek istiyorum. hani bilelim öyle konuşalım. dimi tansu?

Şimdi öyle bir nesil yetiştiki ( tiki uzantısına dikkat çekerim) bazı şeyleri hep beraber gördük geçirdik. Aynı şeylere güldük evet, aynı futbolcu kartları ile oynadık, aynı dergilere bakıp mastürbasyon yaptık, aynı abur cuburlardan yedik. Yedik ama yedik te ne oldu? Özüne bakarsak (ki bu ben oluyorum) hiçbirşey olmadı. Kısaca, gelmek istediğim konuya hala gelemedim o yüzden saçmalıyorum. ehe

Ele avuca almak istediğim konu, "homofobik" bir toplum oluşumuzun tuhaf nedenlerinden biri. Zaten önceki yazıma hitaben dediğim için akıllı olan bünyelerin bi ince anlaması gerekiyor. Anladın dimi gözüm?

Efenim, şimdi bu 9 aylık adlı "top" ile oynanan oyunu hepimiz oynamışızdır. Oyunda top auta çıkarsa yada (isteğe göre) kaleci topu havada tutarsa ve 2 kere topa dokunan olursa kaleye geçiyordu. Evet, burayı biliyoruz zaten. Şimdi kalede iken 9 adet gol yenirse ( ve bunu ilk önce kim yerse) "Anne" oluyordu. Evet benim tıkandığım konu burası. Anne olmak konusunda hiçbir zaman gocunmam olmamıştır, ki hala da yok öyle birşey. Yani sonuçta şakacıktan anne oluyorsun 2 rekat eğleniyorsun kendi aranda gibi bir durum var bu işin özünde. Lakin benim çocukluğumda bunu kabullenemezdi hiç kimse. Anne olunca oynayan herkes ırzına geçmiş gibi görürdü durumu. Bundan bir zevk alınırdı. Keza Anne olan taraf için ise içler acısı bir durum mevcut idi. Gururuna yediremezdi. Kısa sonuç olarak bir erkeğin karşı cins ile alakalı her benzetmesi bir felaket ile sonuçlanırdı. karşı tarafta ki adama her türlü yapılan ibne özneli hareketlerde büyük zevk alınırdı. Çünkü karşı tarafa yüklenince kendisinin erkek olduğunu sanan erkekler mevcut idi etrafımızda.

Ben şahsım olarak bu durumda anneliğe maruz kalmışlığım oldu. Ama hiçbir zaman böyle birşeyden gocunmadım. yani ben istisna olabiirim ama 10 yaşında bir çocuğun bundan alınması "homofobik" olması ve hatta ilerleyen zamanlardında belki de bu yüzden "gizli gay" olması kaçınılmaz bir durumdur. Zamanında "olum topmusun" lan diyen tiplerin şimdi kıyıda köşede bıyıklı adamlarla( bu bıyıklı adamaların içeriği bende gizli) alengirli işlere girdiğini görüyorum. Evet o nesilde Anne olmayı sorun etmemiş olan ben ( kendimce tabi) sağklıklı yetiştiğimi düşünürek tüm galatasaray camiasının allah belasını versin diyorum...!

Topmusun oğluuummm?


14 Ocak 2008 Pazartesi

ah ulan devran

"ulan" dedim "bu ne biçim kaderdir?"
benim gibisine rakı içmek bile helaldir
ala vere gide gele bu piyasada
sandımdı sırtımdaki demirden bir semerdir

geç bunları diyorum evvela
selam ver sonrasında imama
ezan sesini işittinmiydi
tutup kıçını gir saunaya

etnik


eşantiyon saatler olur ya hani
saniyesi gider bi ileri bi geri
aşkımız da öyleydi evveli
sonra bok oldu temelli

çakmak çakmaya gelmiştik
kına yaktık dötümüze
mademide tatlıydı kızın
niye verdin gelin diye

dantelli.

kırmızı bir don almıştım o gün sana
hani yılbaşıydı bizim için.
bilseydim o donun uğursuz geleceğini
hiç söylermiydim amcamın oğluna.

sana 2 rekat sözüm var ey samet
artık kendine gel, bi akıllan bi silkelen
yoksa alırım aklını tiizden
sadece sen mi aldın lan! dantellisinden.

dedimdi ona

Geçende açtı yine mevzuu
pek çok konuşduyduk üzerinde oysa
takılıp düştü bir noktaya hemen
"neden" dedim "ulan hıdır neden"?

Hadi kedini düşünmedin
üstelik kuşunu da yemsiz ettin
işimdeyim gücümde e be hıdır
yoksa gözlerin yeşil miydi senin?

13 Ocak 2008 Pazar

dengesiz düşler

ne zaman uykuya dalsa istemsiz

salya akıtır insanoğlu

dengesizdir düşleri

zaten uçar hep boşluğa doğru


benim de oldu düşlerim

ciddiydi geneli, kimi zaman sulu

fincanlarımı sevdim hep

ama kırıldı hepsinin kulpu

2 kere değdin, gördüm.

9 aylık oynardık, küçüktük
umutlarımız vardı hep
baba olmalıydık oyunda
hırs yapardık istemsizce

anne olmak değilde
kız çocuk olmak
ahh kız çocuk olmak
hep içimde kaldı ulan!

rambo

hani hatırlamısın idrisi?
beyaz saçları vardı
elleri top top olmuştu
ağırdı gözleri

beni sormuş geçen
2 gün önce yolda görmüş meğersem
işte diyorum hep empati isteriz
eğer bu yazıyı okuyorsan topsun idris!

23 nisan sabahı

haddimin kısa devresiydin zaman zaman
halı püsküllerini de düzeltmezdin hiç
azımsanamaz olmuştu paranoyak sanrıların
ve yoğurt kapların
gittin..
iyi oldu be hacı
küs olabilirdik nanelere sabahları
balkonda parmak kadar toz olsaydı
giderdi ismail bayram temizliğine
ama kış geldi..
borsa düştü..
tutunamadı ismail

çürük diş

erken uyanırım bazıları sabah
derken, katırla çıkarım yola
sığır mıyız ki tepelim onca yükü
hiç vermeden bir kere bile mola

hacı kovmaz beni elbet
gelmişim, yaşarım burda gurbet
elimden gelirken de bunca iş
anacığım dönmem gayrı, hakkını helal et

gel de gitme

bir elim diğer elimin içinde
azgıçlarım bir kulaç açık.
akıntıya takılan kulaklarım
denizine susamışın izinde

yüzme bilmez gözlerim,
açılamam, sebep ondandır.
bilmiyorsan, bilene sor
bilesin, cehaletin bundandır

nalan

nükhet kadar duruydun eskiden
neden akrepleştin nalan?
bir nefes çeksem yine teninden
ama yapamam ki bak geliyor baban

sehpadaki tozlara bakıyorum nalan
pervasızlar sen gibi
üflesem uçuşmaz da bunlar
üşengeçler sen gibi

aşık caner der ki
tülin evlen benimle
nalan geldi aklıma
onun aklı mikimde

hidrojensiyanit gibi

günlerden salı idi
aydat toplamaya başlamıştım.
tamam belki kapıcı değildim
ama en az onun kadar forsluydum

kapıyı gene o açmıştı, şuursuzca
belki makbuzu verirken eline
söylerdim duygumu
kapıcının oğlu olduğumu.

das arabesque

ayrılıklar arabesk
birleşmeler bi o kadar doom muş
yalanlar gerçek
hayaller folloş olmuş
şu chaotic dünyada..

formaldehit kanser yapar

günlerden cumaydı kapıcı geldiğinde 
sen yoktun o zaman aydat topluyomuş 
ayda kaç kere oldun ki zaten bu evde 
aydatları ben verdim hep insana çok koyuyomuş 

hazmedemedi tebessümlerim çorap kokusunu 
geceye yayılırken yalan piskoposlar 
oysa ne hoştu buhranların siyahta 
süzülürken boğazdan pekin ördekleri